Üniversite sınavını kazanıp İzmir’e geldiğimde bir boşluk içine düşüp alışma sürecine başlamıştım. Yurtta kalıyordum, hepimiz şehir dışından gelmişiz. Herkesin ağzında Alsancak lafı dolaşıyordu. Nasıl bir yer bu Alsancak, merak edip yola koyuldum. Alsancak Gar’ın orda inip bir ara sokaktan yürümeye başladım. Sokağa girmemle şaşkınlığım bir oldu. Sokak boyunca her yer trans doluydu. “Ay ne oluyor?” dedim kendime ve aniden bir heyecan bastı ama çok mutluydum. Sonra konuşmaya başladım içimden, “İzmir ne kadar güzelmiş, rahat bir yer… İyi ki gelmişim…” dememle boğazım düğümlenip Kıbrıs Şehitlği’ne girmemle transfobinin kokusu geldi burnuma… Öğrendim ki o sokak meşhur Bornova Sokağı’ymış…
Sürekli Bornova Sokağı’ndan geçmek, oradaki arkadaşlarımı tanımak istiyordum. Azıcık reklam yapayım. Serpil ablanın kuaförüne gittim ve içerde oturmaya başladım. Gözlerim etrafı inceliyordu merakla… Sadece bir arkadaş vardı ve akşam için hazırlık yapıyordu. Ortam çok sakin ve sessizdi. Sadece üçümüz ara ara bakışıyorduk gülümseyerek… Kuaföre girenler beni gördüklerinde şaşırıyordu çünkü laçovari halimi görüyorlardı. Sonra ortamda birden sesli gülmeler, laf atmalar başladı birbirlerine. Aslında küçük bir aile yuvasıydı. Herkes birbirine kardeşim, ablam, annem diye sesleniyordu. Gece yaşadıklarını anlatıp, dikkatli olmaları konusunda sürekli uyarıyorlardı birbirlerini… Her hafta gitmeye başladım. Sohbet ve kahkahalarla geçiyordu dakikalar…
Okul çıkışında tekrardan kuaföre gittim. Beyza’yla tanıştım ve konuşmaya başladık.
Beyza: Sana bir şey sorabilir miyim?
Ben: Evet, sorabilirsin.
Beyza: Sende mi kız olacaksın?
Bunu duyar duymaz herkes kahkahalar atmaya başladı.
Beyza: Biliyor musun, bende senin gibi başladım travesti olmaya…
Ben: Nasıl yani, anlamadım.
Beyza: Bende ağdayla başladım ve şimdi sokak kadınıyım.
Derken gülüşmeler devam etti. Beyza sürekli takılırdı benimle, çokta öğüdü olmuştur. Beni yeni tanımasına ve Bornova Sokağı’na yeni gelmiş olmasına rağmen. Buradan çok öpüyorum Beyza’mı…
Açıkçası, kuaföre her gittiğimde yeni bir şey duyuyordum ve görüyordum. Bazen “oha bu kadar olur” cinsinden olaylara şahit oldum. İster kuaför olsun, ister okul ya da sokak, neresi olursa olsun bir dönme varlığını gösterip herkes sus pus oluyorken, iki dönme olunca farkına varmadan gullüm çıkıyor ortaya ve sus pus olanlardan bazıları gidiyor, bazıları gullüme katılıyor.
Gullümün ne demek olduğunu tahmin etmek zor değil. Çalışmak için akşamüstü hazırlanmaya başlayıp gece sokaklarda polisin şiddetiyle, mafyanın görünmez gölgesinde, sokaktan geçen insanların laf atıp gülüp geçmesiyle, müşterinin nasıl biri olduğunu bilmediğimiz halde her türlü şiddete göğüs geriyoruz aslında. Sonra neden translar bu kadar lay lay lom? Neden örgütlenmiyorlar? Ne yapsın, sürekli dert mi edinsin? Zaten dünyaya meydan okuyor. Bir de kafaya iyice takıp deli dediğiniz transları tımarhaneye mi kapatalım?
Örgütlenme meselesine gelince, “translar mücadele etmiyor, işin kolayına kaçıyor” deyip duruyorlar. Ama hiç sormazlar “nasılsın, iyi misin?” sorusunu bir kere bile. Ancak, yanından korkarak geçip kafasını başka yöne çevirerek geçip görmezden gelirler. Sonra neden neden neden sorularını sorarlar. Hepsine şahit oldum ve bir kısmını da yaşadım bunların. İnsansoyu işte, aynayı kendine çevirip “ben neden böyle davranıyorum?” diye sormaz kendine asla.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.