İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri

İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri
İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri

İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri

İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri
İstanbul travesti eşcinsellik hakkında merak ettikleri

İstanbul travesti için bu bilgilendirme yazısı sitemize eklenmiştir. Eşcinsellik, bir türün bir bireyinin, kendisiyle aynı cinsiyetten bir diğer bireye karşı romantik veya cinsel bir çekim hissetmesi veya bu iki birey arasında cinsel etkileşim yaşanmasıdır. Gelin eşcinselliğin tarihçesine ve bugününe Molatik olalım…

Tarih boyunca toplumlar arasında hep tabu olmuştur eşcinsellik. İnsanların çoğunluğu kendi cinsinden hoşlanmayı her daim ayıplamış ve hatta eşcinsellerin cezalandırılmalarını istemişlerdir. Bu yazımızda, günümüzde yeniden alevlenen bir tartışma konusu olan eşcinselliğin tarihini ele alacağız.

Ne anormalliktir ne de hastalık

Aslında LGBTİ+ tarihine bakmadan önce aynı cinse ilgi duymanın neden kaynaklandığına bakmamız gerekir. Eşcinsellik doğada neredeyse tüm hayvanlar arasında var olan bir olgudur. Günümüzde bizonlardan penguenlere, kuşlardan insanlara, kertenkelelerden böceklere kadar yüzlerce farklı türde homoseksüel ilişki tanımlanmıştır. Dolayısıyla eşcinsellik, doğanın sıradan bir parçası olarak görülmektedir. Bu olgu, sadece bir avuç türde değil, tanıma bağlı olarak dünya üzerinde 500 ila 1500 tür arasında bulunmaktadır. Daha fazla ilerlemeden, şu önemli nokta vurgulanmalıdır: Bir olgunun doğada bulunuyor olmasının, onun insan için de doğal olması gerektiği anlamına gelmediği yönündedir ancak eşcinsellik, tamamen doğal olan ve doğada bolca gözlenen bir varyasyondur. Ne anormalliktir ne de hastalık. Aslında eşcinsellerin ‘hastalıklı’ olduğu iddiası, insan tarihinde başka özelliklere sahip insanlar için de zamanında kullanılmıştır: Örneğin siyahiler, kadınlar, cüceler, devler, vb. gruplar için bu tarz aşağılayıcı kavramlar farklı şekillerde kullanılmıştır. Siyahilerin aşağılık, kadınların cadı, cücelerin lanetlenmiş, devlerin hastalıklı olduğu iddiaları geçmişten beri hep söylenegelen şeylerdir. Eşcinseller de ‘günümüzün cadıları’ konumunda olan insanlardır ve bu hata da er ya da geç fark edilecektir. Şişli travesti bireyleri LGBTİ+ içerisinde bulunmaktan mutluluk duyuyor.

İlk çağlarda eşcinsellik

LGBTİ+ tarihi ile ilgili en eski yazılı belgeler Hitit, Sümer ve Eski Mısır’a kadar uzanmaktadır. Transseksüelliğin tarihsel süreci ile ilgili literatürde fazla bilgi bulunmamaktadır. Erkekler arasında eşcinsel evliliğe izin veren bir madde M.Ö. 1400’lerden kalma Hitit yasa derlemesinde yer almaktadır. Bu, eşcinsel evliliğe izin veren ilk yasadır. Akdeniz uygarlığında, Antik Yunanda LGBTİ+ bireyler sosyal açıdan daha kabul görüp sanatsal ve edebi anlamda yüceltilmişlerdir. Yunan mitolojisi ve Eski Yunan sanatına eşcinsellik ilham kaynağı olmuştur. Hipokrat, (M.Ö. 400) kadınsı tavırlar göstererek kadın kıyafetleri giyen ve kendisini dini inançlara adamış ‘enaree’ adı verilen kişilerden bahsetmiştir. Bu kişilerdeki iktidarsızlığın, ata binme davranışından kaynaklandığını belirtmiştir. Özetle, İlk Çağ dünyada cinsel tercihlere göre ayrım yapılmayan, hatta böyle bir kavrama bile rastlanmayan ilk ve son dönemdir. Stanford Üniversitesi’nin makalesine göre Antik Roma İmparatorluğu’nda da bakış açısı, Atina’dan miras kaldığı kadarıyla Antik Yunan’a benzer şekilde devam eder. Ta ki önce sapkınlık, ardından Hıristiyanlık gelene kadar. Özellikle Yeni Ahit’le birlikte aynı cinsle ilişkinin günah olduğu kavramı toplum içerisinde hızlıca yaygınlaştırılır. Böylece hemcinsle girilen herhangi bir cinsel ilişki artık, ‘doğal olmayan ilişki’ biçiminde değerlendirilmeye başlanacaktır.

Orta çağda eşcinsellik

Orta Çağ’a geldiğimizde çok şaşırtıcı bir şekilde sert geçiş yaşanıyor. Özellikle de krallıkların birbiriyle olan rekabetlerinin kızışması ve semavi dinlerin yeryüzüne inmesi, eşcinselliğe büyük bir darbe vuruyor. John Boswell’in ‘Hristiyanlık, Sosyal Tolerans ve Homoseksüellik’ kitabında yazdığına göre ileri Roma İmparatorluğu dönemlerinde, imparatorluğun sınırlarının giderek genişlemesiyle birlikte tarihçiler homoseksüel ilişkilere karşı bakışın giderek katılaştığını söylüyorlar. İdama kadar giden yaptırımlar silsilesinin başlaması ise 11’inci, 12’inci yüzyıllarda başlıyor. 12’inci yüzyıl ile 14’üncü yüzyıl arasında ise Avrupa toplumunun homoseksüelliğe karşı hiç toleransı kalmıyor. Katolik Kilisesi söylemlerinde, sekste ‘doğa’ kavramını esas aldığını söylüyor ve doğada homoseksüel ilişkinin var olmadığını savunarak eşcinsel ilişkiyi tamamen yasaklıyor. Bu, sadece eşcinseller için bir yasak silsilesi olmuyor. Mastürbasyon dâhil, evli olsanız bile doğal olmayan tüm ilişkiler günah olarak kabul edilmeye başlanıyor. Böylesi bir ilişkiye girdiği tespit edilenler ya da ihbar edilenler önce ‘günahları’ için af dileyene kadar işkence görüyor ve ardından günahlarından arınınca idam ediliyorlar. Af dilemezlerse de yakılıyorlar.

Yeni çağ ve günümüz

Aslında Yeni Çağ’da pek de bir farklılık yok. Orta Çağ’da süren katı uygulamalar artarak devam etmiştir. Dünya, eşcinsellerle 20. ve 21. yüzyılda tekrar barıştı desek yeridir. Son 150 yıllık süreci incelediğimizde, homoseksüellik teriminin ilk kez 1869 yılında hastalık olarak kullanıldığını ve tedavi edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Eşcinsel bireyler 1950-1970 yılları arası elektrik şoku, psikanaliz ve bir dizi tedavi yöntemleri ile hastaneye zorla kapatılarak iyileştirilmeye çalışılmıştır. Dr. Judd Marmor 1970’li yılın başlarında eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarmak için çalışmalar başlatmıştır. 1973 yılında eşcinsellik hastalık kategorisinden çıkarılmıştır ve bununla paralel olarak istem dışı tedaviler de son bulmuştur. İngiltere’de 1533 yılında yasaklanan eşcinsellik ancak 1967 yılında suç kapsamından çıkarılabilmiştir. Yine İngiltere yasalarından kaynaklı eşcinselliğin suç sayıldığı ülkelerden birisi olan Hindistan’da ise eşcinsellik ancak 2010 yılında suç olmaktan çıkarılmıştır. 21. yüzyıla denk gelindiğinde artık eşcinsellik çoğu Batı toplumunda suç olmaktan çıkıyor. Doğu’da ise çarklar tersine dönüyor. Bugün Irak, İran, Suriye gibi Ortadoğu ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere 79 ülkede eşcinsel ilişki bir suç sayılıyor. Bunların bazılarında cezası idam, bazılarında ise ömür boyu hapis…

Peki ya biz?

Orta Asya’da yaşayan Türk kavimleri, İslamiyet‟i kabul etmeden önce Şamanizm adı verilen inanç sistemine sahiptiler. Şamanlıkta eşcinsel olmayan birey rahip olamazdı ve eşcinsellik, dini liderlikte en yüksek mertebe olarak kabul görürdü. Bu bilgiler ışığında eski Türk topluluklarında eşcinselliğin kabul görmesinin de ötesinde bir saygınlığının olduğu da görülmektedir.

Osmanlı dönemi

Osmanlı İmparatorluğu’nda eşcinsellik, imparatorluğun sınırları içerisinde yaşamış eşcinsellerin yaşam biçimidir. Osmanlı’da cinsel yönelim ve ilginin erkek erkeğe ilişki ya da erkek erkeğe sekstir. Eski adlandırmada eşcinsellik lutilik, pasif gay erkekler luti olarak tanımlanmış, yine bireyler arasındaki ilişkiden gulâmperestlik olarak bahsedilmiştir. Yine Osmanlı İmparatorluğu’nda seks işçisi eşcinsellere ‘hîz oğlanı’ denir ve ‘hîz’ler devlet tarafından kayıt altına alınırlardı. Hayatını bu işten kazanan erkekler ‘defter-i hîzán’ adlı kütüğe yazılırlardı. Osmanlı’da oğlancılığın Orhan Gazi döneminde başladığı sanılmaktadır. Osmanlılara esir düşen Bizans İmparatorluğu’nun Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas, Osmanlı’da eşcinsel ilişkinin çok yaygın olduğunu, özellikle Hıristiyan esirlere yönelik tacizlerin çok olduğunu söylemiştir.

Osmanlı ordusunda eşcinseller Yeniçerilere hizmet eden ‘civelek’ olarak tanımlanmış, savaşlarda ihtiyacı karşılamak üzere civelekler taburu oluşturulmuştu. Civelek taburunda yer alan askerlerin her birini bir yeniçeri sahiplenmiştir. Böyle bir iddiaya karşılık TDK Tarih Terimleri Sözlüğü’ne göre Yeniçeri ocağına yeni girmiş veya girmeye aday yakışıklı delikanlılardan seçilen ve aşçıbaşının yanında çalışan gençlere ‘civelek’ denilmekteydi.

Abdülmecid döneminde suç olmaktan çıkartıldı

Her ne kadar Osmanlı’da bulunsa da eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması Tanzimat Fermanı’na denk gelir 1858 yılında Sultan Abdülmecid tarafından imzalanan fermanla eşcinsellik resmen suç olmaktan çıkarılmıştır. Hukuk anlayışını İslam dinine göre düzenleyen Osmanlı için bu karar alınabilecek en cesur kararlardan biriydi şüphesiz. Fakat bazı tarihçilere göre bu karar günümüzde yanlış yorumlanıyor. Zira, Osmanlı’da uygulanmakta olan hukuk sistemi İslam Hukuku’na tâbidir. İslam Hukuku’nda suçlara verilen cezalar had, tâ’zir, kısas ve diyet cezaları olarak dört ayrı başlıkta değerlendirilir. Eşcinsellik, İslam Hukuku’nda zina suçuna kıyas edilerek had suçları bağlamında değerlendirilmiş ve dolayısıyla pek çok kanunnamede ayrıca hükme bağlanmasına ihtiyaç duyulmamıştır.

“Bizim kültürümüzde yoktur” demek yanlıştır

Türkiye’de ise eşcinselliğe karşı hep mesafeli durulmuştur. Ne suç olarak sayılmış ne de hakları tam verilmiştir. Bir grup olarak bir araya gelmeleri ve yürüyüş düzenlemeleri 2000’li yıllara denk gelmektedir. Bugünlerde yaşanan tartışmalara baktığımızda aslında “Bizim kültürümüzde yoktur” gibi kesin bir ifadeyle LGBTi+ bireyleri adeta hastalıklıymış gibi göstermek son derece hatalıdır. Evet, belki toplumun bazı kesimleri bunu tasvip etmiyor olabilir. Ancak şurası kesin ki bu insanlar asla başkalarının hayatını etkileyecek davranışlarda bulunmuyorlar. Onlarca tacizci, tecavüzcüye laf edilmiyorken hatta hapisten çıktıklarında davul zurnayla adeta tören düzenleniyorken LGBTİ+ bireylere saldırılması toplumumuzun nereye odaklanacağını bilmediğinin açık bir göstergesidir.

Geçmişten günümüze eşcinsellik için istanbul travestileri bir suç yada hastalık olmadığı için normal karşılanmasını istiyor.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın