Bir İstanbul Travesti Romanı

Öldürülen ‘Buse’ ya da eski adıyla Kız Fevzi, oldukça karmaşık bir ilişkinin ortasında bulmuş kendini. Yaşadığı büyük aşk, âşık olduğu adamın ülkenin önde gelen partisinin önemli isimlerinden biri olması nedeniyle, onun ölümüne neden oluyor. Buse öldürülüyor ama katillerin asıl amacı, adı geçen siyasetçiye şantaj yapmak. Cinayet-şantaj-tehdit üçgenine gazeteciler, işbirlikçiler ve meraklı komşular da eklenince, cinayeti çözmek kolay olmuyor bu kez. Üstelik dedektifimiz de takip ve tehdit ediliyor ve olayları sadece çözmeye çalıştığını bir türlü anlatamıyor. Durum böyle olunca, okur da oldukça iyi kurgulanmış bir polisiye serüveni merakla okuma fırsatı yakalıyor.

Her zaman muhteşem, göz alıcı ve akıllı

Hafta sonu kulüpte izdiham yaşanır. Nitekim kapının önü bile kalabalıktı. Gurur duydum. Kalabalığı yarıp kapıya ulaşmaya çalışırken yediğim pandikler aynı gururu yaşatmadı. Sarışın biri çimdiklemeye niyetlenirken yakayı ele verdi. Ufak bir hamleyle kolunu yakalayıp çevirdim. Biraz daha çevirsem, omuzdan çıkartırdım o kolu ama daha gecenin erken saati, yazıktır dedim.

Oğlanın çığlığına uyanan Cüneyt bana yol açtı. “İyi akşamlar patron, bakıyorum yine fıstıksınız.” “Sağol şekerim” dedim. Sonra da kenara çekip reddedilecekler listesini verdim. Kafası önünde dinledi. “Mehtap hangisiydi?” dedi.

“Uzun boylu olan mı, kırmızı perukla gelen mi?” “Ne fark eder ayol” dedim. “Biri Nalan, öteki de Mehtap işte.”
“Bilsem daha iyi olur. Müşteri adıyla hitap edince daha mutlu oluyor. Hep müşteri memnuniyeti diyoruz ya…”

Bu çocuk beni çok güldürüyordu. Aslında işini ciddi yapıyor, sordukları da ciddi ama ben dayanamıyorum bu kadar ciddiyete. Alt tarafı pavyondan bozma bir istanbul travesti kulübüyüz. Neyimize bizim müşteri memnuniyeti ayol(…) “Unutmadan, patron, bu gece kısmetin açık. Ayrı ayrı, iki kişi seni sordular. Baktım düzgün, yakışıklı adamlar, ikisini de içeri aldım. Biri epeydir burada, erkenden geldi. Öteki az önce girdi. Artık seçim sana kalmış. Seç, beğen, kullan.”
Konuşmasını çapkın bir göz kırpma ile bitirdi. Kapıyı benim için açtı. Ben içeri girerken hazır ol durumunda selam çaktı. Hamurunda var komiklik.
Kapıdan girer girmez dans müziğinin kıvrak ritmi beni sardı. Adımlarıma ritmik yaylanmalar kattım. Kulübün mor ışığında, üstümdeki elbise fosforlu gibi parlıyordu. Yani yine muhteşem, göz alıcıydım.

Normalin dışında yaşamlar
Pek çok kez gazetelerin üçüncü sayfalarında dehşet uyandıran haberlere konu olarak gördüğümüz travestilerin yaşamlarına dair farklı şeyler de anlatmak isteyen yazar, çevreye, polise zorluk çıkaran, kötü ve çirkin olarak görünen bir yaşam tarzı yerine, çok üst sınıf bir travesti yaşamını örnek almayı ve anlatmayı tercih etmiş. Dedektifimiz tam da böyle üst sınıf bir yaşamdan çıkıp gelen, her konuda derin bilgisi olan bir kahraman olarak yaşamı, kadın ve erkek cinselliğini en komik yanlarıyla anlatabilen özel bir tip.

‘Buse Cinayeti’, ilk romanla kıyaslandığında dedektifin özelinde ve öldürülen Buse’nin yaşamındaki ilişkilerin anlatımında çok daha müstehcen.
İlk romanda kısaca geçilen ilişki biçimleri, bu kez daha ayrıntılı olarak anlatılmış. Roman bu haliyle, pek çok detayın kolayca göz önüne getirilebileceği sinematografik bir yapıya büründürülmüş. Bu romanın yine ilk romana kıyasla, travesti yaşamının, toplum içindeki kabulüne dair farklı bir bakış açısı taşıdığını, üstelik bu bakışın olumlayan bir bakış olduğunu belirtmek gerekiyor. İlk romanda, toplumun travestilere bakışını çok ayrıntılı anlatmayan ya da anlattıklarına bildiklerimiz dışında bir şey eklemeyen yazar; bu romanda, Buse’nin annesi ve komşularının onun yaşam biçimini/cinsel tercihini kolayca kabul ettiğini anlatarak, ötekileştirilmiş bir yaşamın toplum içindeki yerine dair çok da gerçekçi olmayan bir kurgu yaratıyor. Üstelik Buse’nin kör annesi, uzun yıllar boyunca bu yaşam biçimine karşı çıkmıyor; yazar da bu karşı çıkmayışı onun kör olmasına bağlayarak, bir ölçüde duygu karmaşası yaratıyor.

Hop-çiki-yaya polisiyeleri, gerek dedektifi ile gerek yaşamlarını anlattığı istanbul travestileri ile, genelden çok farklı, normalin dışında başka yaşamlar da olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bize. Ancak yazarın seçtiği yaşamların albenisi, genelin dışındaki bu yaşama özendirme tehlikesini de barındırıyor bir ölçüde. Yazar, ötekileştirilmiş bir yaşam tarzını anlatırken seçtiği üslupla geneli ötekileştiren bir tavır geliştiriyor. Ve okur, kendini birden yabancılaştıran, ötekileştiren ve hatta travesti olmadıkları için aşağılayan bir yazar karşısında buluyor kendini. Umarım yazarın bu üslubu daha da sertleşmez ve Hop-çiki-yaya polisiyeleri, farklı olana bakışımızı yumuşatan bir misyonu da edinmiş olur.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın