Biz kanla sınırları çizilen normlarınızdan sapanlarız. Eşcinsel ve transların, kadınların ölü bedenleriyle duvarlarını ördüğünüz saadet yuvalarınıza, aile değerlerinize tuğla olmayı reddedenleriz.
Dün Kaos GL Derneği’nin; nefret saçan haberleri dolayısıyla Yeni Akit’e açtığı davanın muhtemel karar duruşması için Bakırköy Adliyesi’ndeydik. Muhtemeller, kesinliğe dönüştü; hakim kararını verdi: Sapkın demek ifade özgürlüğüdür!
Adliye önünde dava saatinin gelmesini beklerken hakkında zorla getirilme kararı çıkan Yeni Akit eski yazı işleri sorumlu müdürü Zekeriya Say’ın duruşmaya gelip gelmeyeceği bayağı bir merak konusuydu benim için. Saatler 10.35’i gösterdiğinde Say, avukatıyla birlikte geldi. Daha doğrusu fiziken geldi ancak fikren ya da zikren gelmediğini duruşmada anladık. Avukatına attı topu ısrarla. Konuşsa gözlerinde gizlenen nefret açığa çıkacaktı belki de. Dili “ibneler, sapkınlar, ruh hastaları, kafirler, homolar, cinsî sapıklar, iyi ki öldüler” den ötesini bilmeyen bir zihniyeti hukuka uydurmayı avukatı becerdi.
Hakimden malum soru: Ne diyorsun bu iddialara?
Sanıktan malum cevap: Dilekçemi tekrarlıyorum.
Say konuşurken ısrarla gözlerinin içine bakmaya çalıştım. O gözlerin gerisindeki nefretle yüzleşebilir miyim, acaba diye düşünüyordum. Say ise ısrarla bize yani “ruh hastası, sapkınlara” doğru bakmadı. Çok da konuşmadı. Tahsilli, işini bilen, inceltilmiş nefret ustası avukatı onun yerine bol bol baktı, bol bol konuştu, üstü kapalı altı bayağı açık ifadelerle aşağıladı. Say ise belki de aynı havayı solumanın dahi kendisini de “sapkın” ya da “ruh hastası” yapabileceği ihtimalinden öfkeliydi. Öfkesi kopuk ifadelerinde ve ellerinde gizliydi. Bir boyunu sıkar gibi trabzanları sıktığı ellerinde… Kaos GL avukatı Hayriye Kara konuştukça şiddeti artan bacak titremelerinde…
Say ile tek bir an göz göze geldik. Kısacık bir an. O gözleri ömrüm boyunca unutmayacağım. O bakışları en son Meis Sitesi’nde görmüştüm ben. İmamı, emekli subayı, askeri, site yöneticisi, balkon teyzesi, mahalle delikanlısıyla linç edenlerin gözlerinde… “Avcılar’da travesti istemiyoruz” sloganları atılırken öfkeyle, nefretle, öldürme arzusuyla kısılan gözlerde… Biz arkadaşlarımızın yanına ulaşmaya çalışırken baklava yiyip gülen gözlerde…
O gözlerin mahkeme salonlarına taşınmış hali bana çevrildiğinde de aynı arzu vardı. Çok şey anlatıyordu o gözler. “Bu ibneler beni mahkemeye çıkardı. Buraya kadar getirtti” diyordu o gözler adeta. Ve üzüldüm. Acıdım. Çok “hümanist” olduğumdan Say’a değil; Yeni Akit nefretinin kapladığı hava sahasında yaşamak zorunda kalanlara üzüldüm. Say ile aynı toplumsal ve siyasal alanı paylaşmak durumunda kalan, kimliğini saklamak zorunda kalan lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslere üzüldüm.
Ve sözü Yeni Akit’in avukatı devraldı. Say’ın demediklerini o birtakım şık, hukuk terimleriyle dedi. Neler söylediğini muhtemelen haberlerden biliyorsunuz. Ancak herhangi bir haberin aktaramayacağı bir his var. O da yalan söylediğini bilen birisinin yalanlarına gözünüzün içine baka baka devam etmesi.
“Eşcinsellik ve türevleri” hastalıkmış. Ruh hastalığıymış. Anayasada toplumun temel taşı olarak tanımlanan aile değerlerini dinamitliyormuş.
Doğru bir kelam da etti avukat Pacci. Sapkın kelimesinin sözlük anlamına baktı. Oradan okudu. Normdan sapan dedi. Doğrudur efen’im. Biz kanla sınırları çizilen normlarınızdan sapanlarız. Eşcinsel ve transların, kadınların ölü bedenleriyle duvarlarını ördüğünüz saadet yuvalarınıza, aile değerlerinize tuğla olmayı reddedenleriz. Aynı zamanda zulüm düzeninize meydan okuyanlarız!
Ve siz nefret dolu yalnızlığınızda boğulurken; biz dostların gözlerinde, bir içimlik kahvede, son parayla alınan bir tatlıda nefretinizden arınanlarız…
*Hala duymayanlarınız varsa buradan da yazayım. Yeni Akit’in nefreti beraat etti. Mahkeme nefret cinayetlerine ortam hazırlayan, kışkırtan, linç etmeye yönlendiren haberciliği “ifade özgürlüğü” olarak değerlendirdi. Yetmedi hakim, “Şimdi kadın cinayetleri oluyor diye kadınlara da bir şey diyemeyecek miyiz yahu” dedi.