Erkek Ve Kadın Eşcinseller

Erkek eşcinseller ilk gençlik yıllarında yaşadıkları “erkeklerden savunmacı kopma” nedeniyle hemcinslerini ya gerçekçi olmayan bir şekilde yüceltir ya da aşağılarlar. Kinaye ve iğneleyici konuşma tarzı bu süreçte sık görülen bir durumdur.

Bu tarz hem bilinçdışı saldırganlığın ve agresyonun örtülü bir halidir, hem de eşcinsel erkeğin karşısındakini veya kendisi­ni küçültüp zayıflatmak için kullandığı bir araçtır. Ancak zamanla travesti bir erkek, eşcinsel yönelimlerinin başka bir erkeğe değil de erkeksi bir kendiliğe olan özleminden kaynaklandığını anlayacaktır. Çünkü bu şekilde doğmamıştır, eşcinsellik üzerinde sonradan açılmış olan ruhsal bir yaradır. Kişi zamanla kendini hayal kırıklığına uğratan erkekleri affetmelidir, sonrasında kaçıp dur­duğu kendini de olduğu gibi kabul edecek ve affedebilecektir, özgürleşecektir.

TİP TAKINTISI…

Gay yaşam tarzı genellikle zorlantılı ve bağımlılık yapıcıdır. 1948’de Kinsey, uzun süreli eşcinsel ilişkilere çok az rastlanıldığını gözlemlemiştir. Hoffman’a göre, “Amerika’da gay yaşamını belirleyen özellikler içinde en çarpıcı olan, rastgele cinsel ilişkilerdir.” Rastgele cinsel ilişkilerin önemli nedenlerinden biri tip takıntısıdır. Tip takıntısı, eşcinsel ilişkilerde yaşanan bilinçdışı öfkenin ve hayal kırıklığının ana kaynaklarından biridir. Gay yaşamında sadakat neredeyse imkânsız gibidir. Çünkü eşcinselliğin nedeni­ kişinin kendi erkekliğinin sembolik arayışıdır, kişi başta kendine ve özüne ihanet etmiştir, partnerine de edecektir. İstanbul travestileri er­kek zorlantılı bir şekilde cinsel partnerlerinden erkek­liği emerek özümsemeye yönelik bilinçdışı bir ihtiyaç duyduğundan, de­vamlı olarak yeni partnerler aramak durumunda kalacaktır. Ancak cinsel ilişkiler, in­san üzerinde olağanüstü ve çok derin etkileri olan, kişiler arası bir etkileşim yoludur. Uzun süreli ilişkiler yaşamış birçok erkek eşcinsel, partnerlerini aşırı kıskanç, sa­hiplenici, kontrol edici ve boğucu olarak tarif ederler. Çünkü kendi kimliğinin başka birinin kimliği içinde eriyip kaybolması şek­linde bilinçdışı bir tehdit algılayan kişi, genellikle yeni sınırlar çizmeye çalışır ve gay dünyasında bu, tipik olarak farklı biriyle cinsel ilişki yaşamayı kapsar.

EŞCİNSEL YAŞAMIN ZORLUKLARI…

Eşcinsel yaşamın zorlukları, rastgele yaşanan cinsel ilişkiler, tükenmişlik, hayal kırıklığı, aldatma, aldatılma, hüsran ve ahlaki çöküntüdür. Bu nedenle birçok eşcinsel erkek ruhsal destek almak için psikoterapiste başvurur. Çünkü ömür boyu sürecek tek eşli bir ilişkiye duydukları ihtiyacın, eşcinsel ilişkilerde bulunası neredeyse imkânsızdır.

travesti siteleri

Kadın Eşcinseller

Kadın eşcinselliği, kadının kendi cinsinden olan bireylere sosyal ve cinsel ilgi duymasıdır. Halk arasında lezbiyen veya sevici de denir.

Lezbiyenliğin literatürde çeşitli tipleri vardır. Lezbiyenlik görünüşte eşcinsel bir yönelim olsa da özünde duygusal bir karmaşadır. Lezbiyenler kişisel ilişkilerinde çok ciddi yoksunluklara ve sorunlara sahiptirler. Kadınlardaki eşcinsellik erkek eşcinselliğinden farklılıklar gösterir. Mutsuz bir kadın, karşı cinsle geliştirdiği ilişkilerde düş kırıklığına uğrar ya da engellenmelerle karşılaşırsa, kendi cinsine yönelebilir. Bu tür kadınlar erkeksi tutumlar geliştirebilirler. Diğer bir kadın eşcinselliğinde ise, erkeklerle kurulan ilişkilerinde düş kırıklığına uğrama ve çocukluk dönemine dönüş vardır. Kendini eşcinsel olarak gören kadınların önemli bir kısmı bunu sosyal baskılar nedeniyle eyleme dönüştürmezler ve bir kısmı eşcinsel eğilimlerinin farkında oldukları halde, ömür boyu bunu iç dünyalarında yaşadıkları ilgiden öteye götürmezler veya eşcinsellikle ilgili düşünce ve duygularını eyleme geçirmekte zorlanırlar.

GEÇMİŞTE DÜZENLİ HETEROSEKSÜEL İLİŞKİLERDE BULUNUYORLAR…

Eşcinsel kadınların önemli bir kısmı geçmişte düzenli heteroseksüel ilişkilerde bulunmuş ve bunların da önemli kısmı çocuk doğurmuş kadınlardır. Bu kişilerde eşcinselliğin daha ileri yaşlarda ortaya çıkmış olmasının nedeni muhtemelen sosyal konumları ve kişilikleri sağlamlaştıkça, kendilerini daha rahat ifade edebilme yetisi kazanmaları ve kendilerine güvenleri arttıkça, hayatlarını kendi istedikleri doğrultuda yaşama isteklerini eyleme dönüştürmeleridir.

LEZBİYEN YAŞAM TARZI…

Lezbiyen yaşam tarzı; diğer alanlarındaki uyumu ve işlevi ne olursa olsun, kişisel ilişkiler (karşı cinsten korkma, kendini erkeklerle anlamlı ilişkiler kurmaktan da mahrum bırakma, güvensizlik, suçluluk, günahkârlık ve korkunun egemen olduğu günübirlik ilişkiler, çocuk sahibi olabilmek için erkekle kadının cinsel birleşmesi, karşı cinsle paylaşılacak aşk, şefkat ve zevk gibi duyguların verdiği acı, vb.) gibi en hayati alanlarda ciddi yoksunluklara ve sorunlara sahiptir. Lezbiyenler çocukluklarında kendilerinden esirgenmiş olan ilgi ve desteğe şiddetle ihtiyaçları olduğu zamanlarda bütün erkek ve kadınlara karşı oldukça saldırgan tavırlar besleyebilirler, bu da ikili ilişkilerde çatışmalara yol açabilir. Çünkü eşcinsellik kişide anlamlı ilişkiler kuramayacak veya ruhi çöküntülere açık bir hale getirebilecek dengesizlikler yaratabilir. Kişi bu dengesizliklerden veya kaygılarından korumak ve cinsel haz almak adına hemcinslerinden bir partner seçer ve kendiliğinden ödün vererek yaşamla uzlaşmaya çalışır.

Eşcinsel Yakını Olan Aileler Ve Genel Tepkileri

Aileler genellikle bir hastalık olarak gördükleri eşcinsellik konusunda konuşmaktan kaçınırlar ve hemen tedavi arayışına girerler. Bazen de paradoksal bir biçimde eşcinsellik konusunda ne kadar az şey konuşurlarsa veya bilirlerse çocukları için o kadar iyi olacağı gibi yanlış bir inanışa sahip olabilirler. Yani bir nevi kafalarını kuma gömüp, oradan eşcinselliği kendilerinin yarattığı gerçeğini inkâr eder ve aile ilişkilerindeki bir dizi ihmalin sonucunda meydana gelen eşcinselliğe söverler. Ama kafalarını kuma gömseler de eğilince bir yerlerinin iyiden iyiye açıkta kaldığını da görmezden gelirler. Bazıları “Keşke alkolik, eroinman veya hırsız olsaydı ama eşcinsel olmasaydı” gibi keşkeler ile olayı başka bir boyuta çekip kendi sorumluluklarını görmezden gelme eğilimindedirler. Bazıları da “Hepsi geçecek, düzelecek, bizim aileden böyle biri çıkamaz” diye inkara devam ederler. Bir kısmı ise gerçek bir yasa büründükten sonra “O benim evladım, ne olursa olsun onu seviyorum ve kaybetmek istemiyorum” diyerek en doğru seçimi yaparlar.

EN SIK DUYULAN YAKINMALAR…

Eşcinsel yakını olan ailelerde en sık duyulan yakınmalar şunlardır:

Bunu bize nasıl yapabil­din.

Sende hiç utanma, arlanma, ar veya namus yok mu?

Elalem ne der?

Elalemin yüzüne nasıl bakacağız?

Sana bütün emeklerim haram olsun, yediklerin burnundan fitil fitil gelsin.

Yemedik yedirdik, içmedik içirdik, giymedik giydirdik, mükâfatı bu mu olacaktı?

Ya bizi ya eşcinselliği seç.

Seni evlatlıktan reddediyorum.

Senin gibi evlat olmaz olsun.

Aile şerefimizi iki para­lık ettin.

Hemen seni evlendirelim, düzelirsin.

Hemen bir hocaya götürelim, okutalım.

Hemen bir psikoloğa veya bir doktora götürelim, o düzeltir.

Aile içinde yaşan bir diğer suçlama da ebeveynler arasında yaşanır.

Anne baba birbirini şu şekilde suçlayabilir:

Hep senin yüzünden.

Adam olsaydın da doğru dürüst bir babalık yapsaydın.

Oğlunla ilgilenmedin, bak ne hale geldi.

Senin gibi bir kadının yetiştireceği çocuktan ne bek­lenirdi ki?

Zaten senin aile yapın da bozuktu, sana çekmiş bu çocuk.

Nerden bilecektik ki. Ahh, ah günahımız çokmuş.

Tanrı böyle yazmış.

Tek suçlu benim, onu çok ihmal ettim.

Tek suçlu benim, onu kız gibi yetiştirdim.

AİLELERİN TEPKİLERİ SERT OLABİLİYOR…

Hiçbir aile çocuğunun eşcinsel olmasını iste­mez, ancak çocuklukta öyle hatalar yaparlar ki bu sonucu hazırlarlar ama bilmeden hata yaparlar, bu da doğaldır. Çünkü ülkemizde evlilik öncesi anne, baba ve eş eğitimleri maalesef verilmemektedir. Bu da ailelerin istemeden de olsa yanlışlar yapmasına yol açmaktadır. Yakınlarında cinsel rolün cinsel kimliğe uygun olmadığını anlayan aileler hemen telaşa kapılır. Aileler çok yanlış bir şekilde eşcinselliği çok ağır ruhsal bir hastalık olarak görürler. Bu nedenle ailenin eğitim seviyesine göre çocuklarına yaklaşımları da farklı olur. İyi eğitimli bir aile soruna “Oğlumuzu anlamamıza yardım edin” diye yaklaşırken; bir diğer grup ailede “Değiştirin yoksa biz değiştireceğiz” diye baskıcı yaklaşabiliyor. Bu aileler; “Bir kişinin duygusal ve fiziksel olarak hangi cinsiyetten  kişilere ilgi duyduğu, sadece o kişinin cinsel yönelimiyle ilgilidir. Cinsel yönelim kavramının fanteziler, duygusal bağlanma, cinsel davranış ve kendini tanımlama gibi birçok bileşeni vardır. Bu nedenle insana saygı çerçevesinde eşcinsel kişiye yaklaşılmalıdır. Birlikte yaşanılan bu dünyayı yalnızca kişiler birbirini anlayarak güzelleştirebilir” mantığını kavrayarak sakin olunmalıdır.

ALTIN DEĞERİNDE TAVSİYELER…

Yakınının eşcinsel olduğunu öğrenen ailelere aşağıdaki önerilerde bulunmakta fayda vardır. Bunlar;

Umudunuzu yitirmeyin.

Çelişkili onur kıncı davranışlardan hep kaçının.

Onu asla aşağılamayın.

Çocuğunuzun cinsel eğilimini kesinlikle bir tehdit aracı olarak kullanmayın.

Kendini suçlu hisseden yakınınıza dünyada tek eşcinselin kendisi olmadığını söyleyin ve asla evlendirmeye ya da heteroseksüel bir ilişkiye zorlamayın, çünkü bu onları geri dönülmez bir yola sokabilir.

Öncelikle eşcinsellik hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmesi, tıbbi ve ruhsal destek için profesyonel bir yardım arayışına girişin, bu sizin ve çocuğunuzun durumu net anlamasına yardımcı olacaktır.

Dünyanın sonu gelmiş, çocuğunuz korkunç bir suç işlemiş ya da yüz kızartıcı bir durum varmış gibi davranmayın.

Suçluluk, pişmanlık gibi duygulara kapılmayın ve bunu çocuklarınıza yansıtmayın, eğer böyle davranırsanız onu kendinizden uzaklaştırabilir ve yanlış yönlere sapmasına yol açabilirsiniz.

Cinsel yönelimi ne olursa olsun, yakınlarınıza sevgi gösterin, koşulsuz sevin ve destek olun, onu toplumdan koparmayın, toplumla saygın bir ilişki kurmasını sağlayın.

Her türlü aşağılamadan, kınamadan, yıkıcı eleştiriden, zorlamadan ve hiddet gösterilerinden kaçının, aksi durumda ger­çekten evladınızı daha güç durumlara sokabilirsiniz.

Ona sevgi ve anla­yışınızı esirgemeyin, unutmayın sevgi çoğu kez bir mucize yaratabilir.

Ona sevdiğinizi daha sık söyleyin ve koşulsuz sevin. Asla kendinizi suçlamayın.

Anlayışlı olun, hayatı ne kendinize, ne de çocuğunuza ze­hir etmeyin.

Huzursuzluğunu, mutsuzluğunu ve yaşadığı duygusal gerilimleri kabullenmeye ve duyumsamaya çalışın.

Onu dinleyin, ve gerçekleri yüz yüze konuşmaktan asla çekinmeyin. Acele etmeyin ve telaşa kapılmayın.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın